Bizimle iletişime geçin

Haberler

2023 Vizyonunda Üniversitelerin Araştırma Laboratuvarları Çalıştayının Ardından 2

Yayınlanma

Tarih

Bir önceki yazımda 2023 Vizyonunda Üniversitelerin Araştırma Laboratuvarları Çalıştayının ilki olan ve Dicle Üniversitesinde gerçekleştirilen çalıştayın bahis konusu laboratuarların durumundan bahsetmiştim. Bu hafta çalıştayımızın 2. detaylı tartışıma konusu olan personellerin durumu, özerklik, binalar ve cihazlar konusunda bilgi vermeye çalışacağım: Çalıştay sırasında personel başlığı altında karşılaşılan problemler ve bazı çözüm önerileri alt başlıklar halinde değerlendirilmişti.

Akademisyenler: Merkezlerin kurulumu ve cihazlar ile donatılması 2-3 yıl içinde tamamlanırken içerisinde bulunan cihazları kullanacak uzman personel, cihaza ihtiyaç duyacak akademisyenlerin yetişmesi on yıllar almaktadır, pek çok üniversitede akademisyen kimliğinde bulunan eğitimci yönünün yıllardır araştırmalar için gerekli imkanların yetersizliğinden dolayı araştırmacı kimliğinin çok önüne geçmiştir. Akademisyenlerin araştırmacı yönünün güçlenmesi ve sağlamlaşması için bu merkezlere ve araştırmayı özendirici yapısal reformlara ve de en önemlisi sabıra ihtiyaç vardır. Üstüne basa basa durduğumuz konu ise; “Aidiyet hissi oluşmamaktadır” vurgusu idi.

Bir diğer önemli konu ise Eğitim; Laboratuvar personelinin yetişmiş personel olmamaları, önlerinde rol modelleri ve deneyimli, bilgili eski personel olmaması büyük bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Cihaz alımlarında şartnamelere eğitim şartı mutlaka konulmalı ve bu eğitimlere mutlaka en az üç personel devamsızlık yapmaksızın katılmalıdır. Hatta mümkünse eğitim bakımı ve onarımı da içermelidir.

Deneyimli ve gerekli eğitimi almış bu personellerin transferlerini önlemek için anlaşmalarla bağlanmaları da gerekmektedir.

Sosyal güvence: Bazı durumlarda sosyal güvencesi olmayan lisansüstü veya lisans öğrencileri bu merkezlerde gayri resmi çalışmaktadır. Tüm önlemler alınsa da kazaların olmayacağının bir garantisi olamayacağından bu sosyal güvencesiz çalışanların kaza sonrası durumları belirsizdir.

Performans: Merkezlerdeki kadro sorunları performansı etkilemektedir. Merkezlerde çalışanların yöneticiler dahil kadrolu olmaları gerekmektedir ama burada performansları da göz ardı edilmemelidir. Hiç kimse kolaylıkla yerinden edilememeli ama kadro işgallerine de göz yumulmamalıdır.

  1. Maddi Problemler: Merkezler için yapılan alımlarda şu sorular sorulmalıdır:
  1. Verilen bütçelerle daha iyisi yapılabilir mi?
  2. Amaca ve ihtiyaca uygun cihaz ve sarf alımı yapılabiliyor mu?
  3. Desteklenen, finanse edilen merkezlere cihaz alımı, demirbaş alımı ve sarf alımları için maddi destekler verilmişken alınan cihazların bakımları, arızalarının onarımı için bütçe verilmemesi de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmakta.

Merkezlerin bütçeleri üniversitelerin merkez bütçesinden ayrı olduğundan, merkezlerin idamesi için gerekli kaçınılmaz masrafların -ısınma gibi- karşılanmasında tek başınadır. Merkezi bütçeden bunların bile karşılanabilmesi zorken, cihazların sarflarının karşılanması, bozuk cihazların onarılması, binaların tamiri veya eklemeler yapılması için gerekli maddi ihtiyaçlara cevap vermesi oldukça zordur.

Merkezlerin bütçeleri 3-4 sene gibi kısa bir süre yerine 5-10 yıl gibi uzun zamanlara yayılması gereklidir. Böylelikle hem “projenin zamanı doluyor, bütçeyi bitirelim geri dönmesin” gibi düşüncelerle yapılan gereksiz harcamaların önüne geçilmiş olur hem de üniversiteye cihaz alımlarında daha seçici, ortamın, fikirlerin daha olgunlaştığı bir sırada alımlar yapılabilir.

Sonuç olarak; yeni kurulan merkezlere verilen maddi desteğin bir hamlede tamamen kesilmemesi, zamanla azaltılarak belirli kademelerde devem ettirilmesi gerekmektedir.

Özerklik ve Denetlenebilirlik: Merkezlerin kaderleri-yönetim kadrosu, yönetim kurulu, personel ihtiyacı ve mevzuatı sadece rektörlüğe bağlı olmamalıdır. Merkezler Bakanlık, Rektörlük gibi üst birimlerce denetlenebilir olmalıdır. Bakanlıklar, üniversiteler, belediyeler, sanayi il müdürlükleri, sanayi odası gibi kurumlarca iş birliğine yeterince açık olmalıdır.

Merkez Binaları: Çalıştay sonunda herkesçe kabul edilen çıktılardan biri de yapılan merkez binalarının bilimsel ihtiyaçlara yönelik yapılmadığı ve bazen lükse kaçıldığı görüşüdür. Merkez binaları merkezin ihtiyacına cevap verecek şekilde kullanışlı yapılmalıdır. Binaların mimarileri için tek tipçi olmayan ama belli kuralları belirleyen bir onay mercii gereklidir. Binaların yapımında esas alınan kriter lüks olması değil ihtiyaca cevap vermesi olmalıdır.

Cihazlar: Cihazlar alınırken şu sorular sorulmalıdır:

  1. Cihaz alınırken nelere dikkat edilmiştir?
  2. İhtiyaçlara göre mi alınmıştır?
  3. Cihazların fiyatları iyi araştırılmış mı?
  4. Tekrar alımlar mevcut mudur?
  5. Cihazlar alınırken lükse kaçılmış mı?
  6. Merkezlerdeki alımlar merkezi bir yerden listelenmeli ve denetlenmeli midir?

Cihaz temini için çok önemli, geleceğe ışık tutan fikirlerde yer almıştır; alınacak cihazların büyük kısmı bellidir ve hemen hepsi de yurt dışından alınmaktadır. Daha büyük bir planlama ile bu firmaların ülkemizde üretim yapmaları alım garantileriyle sağlanıp, bu teknolojilerin ülkemize gelmesi sağlanabilmelidir.

Merkezler arası iletişim:

  • Merkezler arasında iletişim ve ortak hareket eksikliği çok fazladır, bu eksiklik mutlaka giderilmelidir. I. Çalıştay kapsamında merkezler arasında danışma kurulu ve ya merkezleri birbirine bağlayan web sayfası, forum, portal ve benzeri oluşumların kurulması önerilmiştir. Genel çalıştaya ilave olarak, Bölgesel Merkezi Araştırma Laboratuarları çalıştayları yapılabilir.

Diğer çıktılar:

  • Çalıştaylar önce senede bir sonrasında da sıklığı azaltılarak devam ettirilmelidir.
  • Bundan sonraki çalıştaylarda konuşmalar yerine yuvarlak masa toplantıları olmalı ve net bildiriler çıkmalıdır.

Geçtiğimiz yıl ilkinin Dicle Üniversitesinde yapıldığı 2023 Vizyonunda Üniversitelerin Araştırma Laboratuvarları Çalıştayında ortaya konulan bu sorun ve çözüm önerilerin ardından bu yıl ikincisinin Dumlupınar Üniversitesinde düzenlendiği çalıştay ve sonrasında da yapılacak çalışmalar ile üniversitelerimizde daha çok ve daha aktif araştırmalar yapılarak ülkemizin gelişmesine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Ve kim bilir belki bir gün bizim üniversitelerimizde, bizim laboratuarlarımızda çalışan bir profesör yaptığı çalışmalarla Nobel Ödülünü almaya hak kazanacaktır. Son olarak Dumlupınar Üniversitesinde düzenlenen çalıştayımızda katkısı olan başta İLİTAM Müdürü Doç. Dr. Alpaslan Duysak olmak üzere emeği geçen herkesi kutlarım.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Akademisyenlere Yönelik Proje Hazırlama ve Yürütme Eğitimi Düzenlendi

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amasya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından finanse edilen Akademisyenlere Yönelik Proje Hazırlama ve Yürütme Eğitimi, Amasya Üniversitesi Rektörlüğünde Düzenlendi.

Rektör Yardımcısı ve BAP Komisyon Başkanı Prof. Dr. Murat Kurt, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dudu Duygu Kılıç, Matematik Kulübü Danışmanı Doç. Dr. Tevfik Şahin ve Sağlık Kültür Spor Daire Başkan V. Öğr. Gör. Osman Kayhan koordinatörlüğü üstlendiği programa, Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi de katıldı.

Programda, Yozgat Bozok Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Böyükata, Prof. Dr. Hamdi Temel, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Safa Tarhan, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nurettin Demir ve Amasya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dudu Duygu Kılıç eğitmen olarak görev yaptılar.

09-10 Mart 2024 tarihlerinde düzenlenen eğitim programında akademisyenlere, “Temel Kavramlar: Bilgi Bilim Araştırma, Hipotez – Projenin Bileşenleri: Özgün Değer, Yöntem Yapılabilirlik, Yaygın Etki – Literatür Analizi: Bilgi Kaynaklarına Ulaşım ve Değerlendirilmesi – Araştırmanın Planlanması: 5N1K ve Zaman Yönetimi – Proje Yönetimi ve Sonuçlarının Değerlendirilmesindeki İncelikler – Proje Destekleri – Prototip Proje Tasarımı Uygulaması” konuları anlatıldı.

Eğitim, katılımcılara belgelerinin verilmesi ve ardından fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Okumaya devam et

Haberler

YOZGAT ÇAMLIĞI’NDAKİ KAR KUYULARI TURİZME KAZANDIRILMAYI BEKLİYOR

Yayınlanma

Tarih

Yazar

SEYFİ ÇELİKKAYA

Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, elektrik, buzdolabı, soğuk hava deposunun bulunmadığı dönemlerde insanların kar kuyularını kullandıklarını belirterek “Yozgat Çamlığı’ndaki kar kuyularını da bir turizme kazandırmamız gerekecek” dedi.

Türkiye’nin ilk milli parkı Yozgat Çamlığı’nda 7-10 asırlık doğal karaçam ağaçlarının arasındaki 16 kar kuyusundan 2’si tespit edildi. Diğerlerinin de gün yüzüne çıkartılıp, turizme kazandırılması bekleniyor.

“ÇAMLIKTA 16 TANE KUYUNUN OLDUĞU GÖZLENİYOR”

Yozgat Bozok Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, çamlıkta belirlenen kar kuyularını inceleyerek bilgi verdi. Hava koşulları nedeniyle çamlığın iç kısımlarında, kısmen restore ettirilen kar kuyusuna şu an için ulaşmanın zor olduğunu, ancak kendisinin yaz aylarında gittiğini bildiren Temel, her mevsim gidilebilecek yerde bulunan diğer kar kuyusunun doğal yapısını koruduğunu söyledi. Temel, şöyle konuştu:

“Türkiye’nin ilk milli parkı olan, 1958 yılında milli park olarak ilan edilen Yozgat Çamlığı’ndayız. Gerçekten karaçamları da görüyorsunuz, en az bunların ömürleri 400 yıllık ömürleri olan bir karaçamların aralarında olan kar sularının durduğu kar kuyularından bir tanesinin başındayız. Aslında Yozgat’ta bu çamlıkta 16 tane kuyunun olduğu gözleniyor. Yozgat Çamlığımızda iki tane kuyumuz aktif bir şekilde insanların görmesi üzerine yapılmış. Bir tanesi birazcık daha restore edilmiş ama şu an buradaki kar kuyumuz tamamen doğal olan kar kuyusu. Günümüze kadar da kalmış. Aslında en az bir 7-8 metredir, tahmin ediyorum ama şu an 3-4 metrelik yeri gözüküyor, diğerleri toprakla dolmuş bir vaziyette. Dikkat ederseniz orada insanların merdivenlerle aşağıya inip çıkmasını sağlayan merdivenler var. Bazen de böyle iplerle aşağıya, kuyuya böyle makaralarla inmişler tekrar o malzemeleri çıkartmışlar. Bir 40-50 yıl kadar öncesi, daha öncekilerde elektriğiniz yok, işte buzdolaplarınız yok. O zaman bu acaba soğuk hava deposu niteliğinde olan şeyler nasıl sağlanmış? Bizim eski insanlarımız işte böyle kar kuyularıyla sağlamışlar.”

“YOZGAT ÇAMLIĞINDAKİ KAR KUYULARINI TURİZME KAZANDIRMAMIZ GEREKECEK”

Sadece Türkiye’de değil dünyanın farklı ülkelerinde de kar kuyularının bulunduğunu bildiren Prof. Dr. Temel, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kar kuyularını dünyada bakacak olursak gerçekten hem doğal kar kuyuları var. Boğazı dar olup aşağıya doğru genişleyen kar kuyularını görüyoruz. Bunların malzemeleri koyduktan sonra tabi bayağı bir karlar falan birikmişler orada. Daha sonra da malzemeler konmuş. Üzeri de kapatılmış. Yani hayvanlardan falan korunmak için. Bir de böyle suni dediğimiz yapay kuyular var ki Yozgat’takiler yapay kar kuyuları. Biz de yurt dışına gittiğimiz zaman görüyoruz ki bir seferinde böyle bir kar kuyusuna rastlamıştık. Türkiye’den bizi öyle bir götürüyorlar ama gittiğimiz an 2-3 tane büyük otobüsler vardı, bu kar kuyularını görmek için. Bu şu demek; aslında Yozgat Çamlığı’ndaki kar kuyularını da bir turizme kazandırmamız gerekecek.

“YOZGAT ÇAMLIĞINDAN TAM YARALANAMIYORUZ”

Anadolu insanı turşu, salça gibi şeylerde ihtiyaç duyduğundan dolayı yazın bunların bozulmaması için bu kar kuyularından yararlanmışlar. ‘Karcı’ dediğimiz ‘kar esnafı’ dediğimiz insanlar bunları ticari amaçlı olarak düşünmüşler. Mart ayındaki tabii karlar birazcık daha temiz oluyor, şu an temizlenme aşamasına gelmiş bu karlar. Ya malzemeleri buraya koymuşlar ya da şehre götürmüşler bunlardan dondurmalar yapılmış, kar dondurmaları işte ne bileyim kar helvaları veya hepimizin bildiği kar pekmezleri falan bunlar yapılarak insanlara sunulmuş. Meyve suları, ayranlar düşünün yani gazozlar vesaire bunların hepsi soğutmak için bu kar kuyularından elde edilen o buzlardan sağlanmış. Yozgat Çamlığı’ndan ne Yozgatlılar olarak ne de Türkiyeliler olarak tam yaralanamıyoruz. Tam bir kros yaparak, yürüyüş yapabileceğimiz yerler burası. Şuranın tarihi bir yazısını yazarak insanların turizmine kazandırması, bu bölgeye ekonomik yönden de bir katkı sağlamak demektir. Özellikle Avrupa’daki bazı ülkeler kar kuyularından elde edilen buzları ihraç etmişler, bazı ülkelere satmışlar. Mesela Portekizliler Romalılara satmış o zaman, tarihine falan bakacak olursanız. Osmanlılar da özellikle kar buzu ihtiyacını ‘karzızade’ diye bir birim kurmuşlar ve buna da 300 tane nefer vermişler. Bu kişi özellikle saraydaki veya İstanbul’daki buz ihtiyaçlarını Uludağ’dan karşılamışlar. Bu bölgede de biliyorsunuz Erciyes Dağı’ndan hala kar suyundan musluklardan su akıp oradan içen insanların da olduğunu görüyoruz.”

Okumaya devam et

Haberler

Cumhuriyet Ortaokulu öğrencileri görünmeyen mikroplastikler ile tanıştı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Başkanı ve Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hamdi TEMEL TÜBİTAK Bilim Söyleşileri programı kapsamında Yozgat Cumhuriyet Ortaokulu öğrencileri ile bir araya geldi.

Seminer çok ilgili bir öğrenci kitlesi ile soru ve cevaplar şeklinde geçti. Öğrencilerin konuya duyarlılığı ve yorumları görülmeye değerdi.

TÜBİTAK’ın Bilim Söyleşileri ile ilgili kısa videosunun ardından konu ile ilgili kısa metrajlı film gösterisinin sonunda çevre bilinci ile ilgili öğrencilere sorular yönelten Temel sağlıklı bir hayat için çevre eğitiminin olması gerektiği vurgusunu yaparak söyleşisine geçti.

Şuursuzca yere atılan plastiklerin, naylon poşetlerin çözülerek mikroplastiklere dönüştüğünü eğer çözünmez ise hayvanlara zarar verdiğini hatta onların ölmelerine bile neden olduğu açıklamasını yaptı.

Kozmetik ürünlerden bol miktarda mikroplastik alındığını belirten Temel artık yayınlarda bir haftada kredi kartı büyüklüğünde plastik yediğimizin ispatı da yapıldı dedi.

Sayın Temel yediklerimize içtiklerimize çok dikkat etmeliyiz güneş ışınlarına maruz kalmış ne içecekleri ne de yiyecekleri almamalıyız bilgilerini verdi.

Yaptıkları araştırmalarda pet şişelerde beş kimyasal maddenin suya geçtiğini bulduklarını ve pet şişelerden su içerken daha dikkatli olunması gerektiğini söyleyen Temel, yemeklerde kullanılan sofra tuzlarında, balıklarda, içme sularında, poşet çaylarda mikroplastiğe rastlandığını sözlerine ekledi.

Son yıllarda hemen hemen her gün mikroplastikler ile yeni yayınlar ve çalışmalar olmaktadır ve gün geçtikçe de mikroplastikler hayatımıza çıkmamak üzere girmiştir. Kutuplara ulaşaşan ve kar tanelerin içine  sızan mikroplastiklerin şuan için nasıl bir etki yapacağı kestirilememesine rağmen bu kadar kimyasallı maddelerin vücutta rahat durmayacağı bilgisini vererek ileride çok daha büyük sağlık sorunları çıkabileceğini bu yüzden plastik kapları ve plastik ile kaplı ürünleri alırken daha dikkatli olması gerektiği mümkünse alınmaması bilgilerini vererek söyleşisini tamamladı.

. Söyleşi sonunda Yozgat Cumhuriyet ortaokulu müdürü Fatih BİLİR böyle etkinliklerin devam edeceğini belirterek Sayın Temel’e çok verimli geçen söyleşiden dolayı teşekkür etti. TÜBİTAK tarafından hazırlanan katılım ve teşekkür belgelerini Prof. Dr. Hamdi TEMEL ve TÜBİTAK Bilim Söyleşi Programı koordinatörü Okul öğretmeni Nurullah Korkman beye takdim edildi ve öğrenciler ile hatıra fotoğrafı çekilerek program sonlandırıldı.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş