Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Ben Hayalsiz Yaşayamam ki!

Yayınlanma

Tarih

Daha dün gibi…

8 yıl önce çok uzun, zahmetli ve yorucu bir yola girdiğimin farkında idim. İdari göreve başladığım zaman Dicle Üniversitesinde akademik çalışmaları nasıl daha ileri bir seviyeye götürebilir düşüncesi ile ve o anki çok küçük ve tecrübesiz bir araştırma grubum ile yola çıkmıştım.  Bize verilen görev üzerine 6 ay gibi bir zamanda Merkezi Araştırma Laboratuvarı projesini yazdık ve rektör hocanın da desteğini alarak şimdiki ismi ile Kalkınma Bakanlığına büyük projemizi sunduk.

O kadar istekli idim ki, daha önce yaşadığım tüm olumsuzluklar adeta beni kamçılıyordu. Bizden sonra gelecekler rahat hareket edecekler diye heyecanlanıyordum. Zaten içinizde bir heyecan yoksa başarılı olma şansınızda zayıf değil midir? Projemiz kabul olursa; artık hiç bir büyük alet bir kişinin sorumluluğunda olmayacaktı. Hiç bir kimse analizlerini birisine minnet ederek çektirmeyecek ve çalışmaları da standartlar üstü bir hale gelecekti.

Dünyanın en büyük aletlerini almak istiyorduk, adını bile ilk defa duyduğum, fakat fonksiyonlarını öğrendiğim zaman yerimde duramadığım aletleri almak için sabırsızlanıyorduk. Hele binamızın planı müthiş bir şeydi.

Acaba “ bakanlık bizim projemizi destekleyecek mi” düşünceleri ile Ankara’nın yolunu tuttuk. Projemizi anlattık, sadece Dicle Üniversitesi olarak bu bölgeye hizmet etmek ile yetinmeyeceğimizi komşu ülkelerimiz ile de beraber ortak üst akademik çalışmalar yapabileceğimizi detaylı ve ispatlı bir şekilde anlattık. Rektör hocamızın da desteği ile benim için bir hayal olan projemizi sonunda kabul ettirdik.

Bakanlığın dışına çıktığım zaman yerimde duramıyordum. Nasıl durabilirdim ki, o zamana kadar ki hayatımın en büyük projesi, hayallerimi süsleyen projem çok şükür onay almıştı…

Heyecanım geçince ve zaman da geçtikçe artık gerçekler ile yüzleşmeye başlamaya başladım. Ayaklarım yere basıyordu artık ve kendi kendime dedim ki; ” Bu kadar büyük bir projeyi kimle gerçekleştireceğim?” Çünkü arkama baktığım zaman bu proje ile ilgilenecek çok kimsem yoktu ve böylesi büyük bir projeyi tecrübeli yol arkadaşları olmadan gerçekleştirmek çok zordu.

Hayatım boyunca  asla pes etme gibi bir özelliğim olmadı, bu görev bana verilmişti ve yerine getirecektim inşallah. Bu büyük projeye küçük ama özverili bir ekiple hemen başladım. Bir yanda bina inşası ile uğraşırken bir yandan yeni uzmanlar almaya, diğer yandan da aletlerin teknik şartnamelerini oluşturmaya çalışıyordum. Mesai dışım, cumartesim, pazarım yoktu, durup dinlenmek aklıma bile gelmiyordu.  Hatta bir gün akşam 17.30 da eve geldiğim zaman oğlumun; ” baba neden erken eve geldin ki” sözleri beni bir anda silkelemişti, çok mu kaptırmıştım kendimi acaba bu iş temposuna…

Ve binanın temel atma zamanı; yağmurlu bir günde sessiz sedasız paçalarımı sıvayıp ıslak toprağa vurduğum ilk kazma darbesini hiç unutmam, unutmak mümkün olabilir mi?

İlk büyük aletlerimizi almaya başladığımızda gururla karışık bir keşke kapladı içimi; “ah keşke, asistanlık zamanında bu aletlerimi alsa idim de hepsini kullanabilseydim”. Hatta inanın o laboratuarda yatardım bile. Düşünün bu aletleri siz alıyorsunuz, ama ne yazık ki kullanmayı öğrenmek için zamanınız dahi olmuyor.

Tatlı bir yorgunluk ile ve büyük uğraşlar ile sonunda Merkezi Araştırma Laboratuvarı projemizi tamamlıyorduk.  Yeni ismi ile Dicle Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Laboratuvarı ile hizmete giriyorduk.

Artık laboratuarımız hazır ve her türlü eleştirilere rağmen tüm dünyaya hizmet vermekte idik.

Şu an laboratuvarımızda her aletimizin iki uzmanı var ve hem TÜRKAK hem de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından da akredite olmuş durumdayız.

Bu laboratuvardaki çalışmalarımız artık tüm dünyada ses getirmeye ve uluslararası ödüller almaya başladı.

Bu bölgenin o kadar olumsuz şartlarına rağmen yılmadık, yurt dışından onlarca insan gelmeye başladı. Lisansüstü çalışmalar ya da post doktora yapmak için gelenlere her zaman kapımızı açtık ve açık tutuyoruz.

Düşünüyorum da çok küçük bir ekip ile çıktığım bu serüvende pes etse idim, bu güzel araştırma laboratuvarı belki de hiç olmayacaktı…  Hayallerinizin peşinden koşun, şartlar ne olursa olsun… Öyle yaptım ve kazandım… Şimdi ufukta yeni heyecanlar var; ben hayalsiz yaşamam ki…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş