Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Engelleri Kaldırmak

Yayınlanma

Tarih

2008 yılında Enstitü müdürlüğüne atanınca görme problemi olan bir lisans öğrencim tebrik için gelmişti. Konuşma arasında yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu, o anlattıkça şaşırıyor ve neden bunları daha önce düşünemediğimize hayıflanıyordum içten içe… Günlük hayatta önemini fark etmediğimiz belkide varlığını çoğu zaman gözardı ederek umursamadığımız ne çok detay varmış, eksikliği yaşamı zorlaştıran… Çok üzüldüğümü belirtip zararın neresinde dönülse kardır mantığı ile hemen Dicle Üniversitesi olarak ne yapabilirizi konuşmaya ve fikir jimnastiği yapmaya başladık. İlk önce Dicle Üniversitesi Engelliler Uyguluma ve Araştırma Merkezini kurmaya karar verdik, hemen yönetmeliği hazırlanarak bir yıl içinde merkezimiz kuruldu. Onca iş yoğunluğuma rağmen bu anlamlı merkeze kurucu müdür olarak atanmaktan inanılmaz bir onur ve büyük bir haz duydum. Hiç vakit kaybetmeden faaliyetlerimize başladık. Daha önce üniversitelerde kurulan engelli birimlerinin deneyimlerinden de yararlanarak ve onların rastladığı bazı kısıtlılıkları görerek önlem ve tedbirlerimizi önceden alma hazırlıklarımızı tam yapma fırsatını yakaladık. Böylece bu kısıtlamaları aşma imkanı bulduk.

Mevcut tüzükleri inceleyip onları kendi şartlarımıza uyarlama ve iyileştirme şansımız oldu. Üniversite engelli birimlerinin kurulmasını öngören yasa sadece öğrencilerin engellerini göz önüne alırken, biz yönetmelik çalışmamızda öğrenci- akademik ve idari çalışanları birlikte ele almayı daha uygun bulduk. Temsiliyetleri de buna göre düzenledik.

Ayrıca sıkıntıları ve çözüm önerilerini direkt dile getirerek yönetimde söz hakkı olabilmeleri içinde Yönetim kurulumuzda öğrencileri ve idari çalışanları temsil eden birer üyeye yer verdik. Birçok üniversitede engelli birimleri daha çok şikâyetleri toplayan danışma merkezleri mahiyetinde, sorunları yatay ilişkiler yardımıyla ve kısıtlı imkânlarla çözmeye çalışırken, biz aynı zamanda araştırma amaçlı bir merkez olarak kurulduk. Bir farkımızda merkezimizde uzman çalıştırma imkânına sahip olabileceğimizdi.

Bunun yanı sıra ihdas edeceğimiz araştırma burslarıyla, engellilik üzerine çalışma yapmayı ya da araştırmacı engellilerin merkezimizde istihdam edilmesi yoluyla çalışmalarımıza bir ivme kazandırmayı planladık. Yani öncelikli etkinliklerimizden biri de engellilik üzerine araştırmaların teşvik edilmesi olmalıydı. Çalışma birimlerimiz sadece araştırma ve danışmanlık yapmaktan ibaret olmayacak, bunların yanı sıra kurulacak birimlerde engellilik üzerine eğitimler verecek, panel, konferans, sempozyum gibi bilimsel aktiviteler düzenleyecek ve imkanlarımız elverdiği ölçüde üniversitemizdeki engellilerin rehabilitasyonu için de çalışacağız. Özetle, Dicle Üniversitesi’nde kurulan bu merkezle her şeyden önce kendi engellerini aşarak üniversiteye gelebilmiş öğrencilerimizin, çalışanlarımızın ve akademisyenlerimizin altyapıda olsun, eğitim şartlarında olsun önlerine çıkan ekstra engelleri kaldırmakla, günlük hayatlarını daha yaşanılır kılmaya çalışmakla işimizin başladığını belirtmek isterim.

Yolumuz uzun ve kaldırılması gereken engellerle dolu… Bizler de kararlı ve inançlıyız, bu uğurda bizlere destek olan tüm yol arkadaşlarımıza teşekkürlerimizle…

Engellilerin önüne çıkarılan ekstra engellerden birine; eğitim görebilecekleri alanlara getirilen kısıtlamalara ve neden Araştırma ve Uygulama Merkezi kurmaya çalıştık bu konunun önemini de vurgulamak istiyorum.

  • Günümüzde özellikle geri kalmış ülkelerde engelli bireyler yanlış düşünceler ve eğitim alanında çalışan insanların konu hakkında yanlış bilgileri nedeniyle fen, mühendislik ve matematik eğitiminden uzak tutulmaktadır.
  • Ailenin ve eğitimcilerin engellilerden beklentilerinin düşük olması ve eğitim alanlarında engelliler için düzenlemeler olmaması da engelli gençleri bu bilimlerden uzak tutmaktadır.
  • ABD de toplam işgücünün % 10.4 lük kısmını engelliler oluşturuyor. Ama fen ve mühendislik alanında çalışanların oranı %2.7.

Fakat bu sayılar engellilerin bu alanlara olan ilgisini yansıtmıyor.

  • ABD de yapılan çalışmalar üniversite birinci sınıfta okuyan engelli öğrencilerin fen derslerine karşı çok ilgili olduğunu ama bu ilginin engelli öğrencilerin bu alanı meslek seçme oranına yansımadığını göstermiştir.
  • Yine aynı ülkede yapılan bir araştırmaya göre 1997 de birinci sınıf öğrencilerinin (150000)%9.7’lik kısmının engelli olduğunu ama o yıl ancak 320 kişinin fen ve mühendislik alanında doktora derecesi aldığını göstermiştir.
  • Bu olumsuz gelişmeler üzerine birçok mesleki kuruluş engelli öğrencileri fen ve mühendislik mesleklerine kazandırmak için çalışmalara başlamıştır.
  • Engellilerin fen ve mühendislik eğitimine kazandırılmaları için özel programlar ve kitaplar hazırlanmıştır.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş