Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Kanserin yakın dostu: BPA

Yayınlanma

Tarih

Plastik maddelerin zararları ile ilgili en can alıcı araştırmalar Bisfenol A (BPA) ile ilgili. Son günlerde medya ve basın organlarında yer alan, özellikle biberonlarda kullanıldığı ve bebek sağlığını olumsuz etkilediğini ortaya koyan açıklamaları sık sık görmekteyiz.

BPA’in kirli yüzünü araştırmalar açığa çıkardı. Plastik kaplarda bulunan BPA maddesine maruz kalmanın kalp hastalıklarına yol açtığına dair önceki bulguları doğrulayan bilim insanları, bu maddenin şişelerde ve yiyecek paketlerinde kullanımının yasaklanması gerektiği görüşünde. Amerikalı ve İngiliz bilim insanları, 2006 yılında ABD hükümetinin yaptığı ulusal beslenme araştırmasında elde eden bulgulardan yararlanarak yaptıkları araştırmada, idrarda yüksek oranda bulunan BPA’nın kalp kriziyle ilişkili olduğunu ortaya koydu. Araştırmayı İngiltere’nin Exeter kentindeki Peninsula Tıp Okulu’ndan Prof. David Melzer yürüttü. Melzer, çalışmalarının BPA ve kalp sorunları arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu kanıtladığını söylüyor. İnternet üstünden yayımlanan bilim dergisi PLOS One’da çıkan araştırma sayesinde, BPA’nın aynı zamanda şeker hastalığı oluşumunda ve bazı karaciğer rahatsızlıklarında rol oynadığı da bulundu. 18-74 yaş arası 1.493 kişinin verilerini inceleyen araştırma ekibi, önceki araştırmalarda elde edilen bulguların büyük oranda doğru olduğunu açıkladı.

ABD’de sağlık örgütleri BPA’nın yasaklanması yönünde çalışmalarını sürdürüyor. Kanada’da ise hükümet BPA’lı biberonları yasaklamayı planlıyor. İngiliz, ABD’li ve İtalyan uzmanlar, plastik bebek eşyalarında, BPA isimli kimyasalın kullanılmamasını istedi. Independent gazetesine mektup yollayarak konuya dikkat çeken uzmanlar, biberonlarda kullanılan bu kimyasal maddenin meme kanseri, kalp hastalıkları, obezite, hiperaktivite gibi sorunlara neden olduğunu açıkladı.

Uzmanlara göre dünyanın en çok üretilen kimyasal maddelerinden BPA, ABD ve Avrupa’da nüfusun yüzde 90’ından fazlasının vücudunda görülebiliyor.

BPA nedir?

Bisfenol-A için kullanılan kısaltma. BPA gıda ambalajlarını (konserve, kutu meyve suyu, süt) astarlayan kimyasalın bir içeriğidir. Marketken konserve edilmiş balık alırken, sağlıklı olsun diye zeytinyağlı olanı tercih etme hakkımız var ama konserve kutusunun BPA’siz olanını tercih etme hakkı maalesef yok! BPA aynı zamanda polikarbon plastiğin önemli bir yapı taşıdır. Yani uzun süreli kullanılan plastik su damacanalarında da bu madde bulunmaktadır.

  • Plastiklerin içinde BPA olup almadığını anlamak için tabanına bakmanız yeterli. Genelde ‘geri dönüşümlü’ tekrar tekrar kullanılan, tabanında 7 ile işaretlenmiş plastikler BPA içeriyor.
    • BPA bileşenleri temas ettikleri gıdalara geçmeye eğilimlidir (kendi bileşeninden ayrılır). Bu zamanla olur ve ısı ile hızlanır. Şimdi su içerken bir kere daha düşünmek gerekiyor! Ayrıca her tür 3 (PVC) veya 6 (polistiren) ile tanımlanan plastiklerin zararlı kimyevi maddeleri geçirdikleri de bilinir.
    • Evlerimizde farklı düzeylerde BPA içeren çok fazla ürün mevcut ve bunun ne kadarını evinizden çıkartmak istediğiniz size kalmış. Yetişkinlerin hormon ve genlerindeki etkisi çocuklara göre daha az olabilir ama BPA’nın çocuklara olan olumsuz etkisi uzun yıllar boyunca daha çok konuşulacaktır. Çünkü BPA’li plastikleri kullanmaya devam ettiğimiz her an çocuklarımızın aleyhine işliyor!
    • Not: Hayy kitapevinden çıkan “Naylon Aşkı Öldürür” adlı kitabımdan alıntıdır.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş