Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

KOZMETİK KONGRESİNİN ARDINDAN

KOZMETİK KONGRESİNİN ARDINDAN

Yayınlanma

Tarih

Kozmetik; kullanıcısının cilt kusurlarını gizlemek veya kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamak için oluşmuş bir sektördür. Şampuanlardan tutunda, saç spreyi ve kremi, vücut losyonları vs. hepsini kapsar. Kozmetiğin tarihi insanlık tarihi ile paraleldir ve  yeryüzündeki tüm toplumlarda kullanılagelmiştir. Bireylerin çevresine değer vermesi, gördüğü ilgi ve beğeni sonunda artan özgüven sonucu kendisinde güzel hislerin oluşması; istesek de istemesek de  kozmetiğin doğuşuna ve önüne geçilemez gelişimine neden olmuştur. Kozmetiğin tarihine kısa bir göz atacak olursak; ilk Mısırda Firavun ile birlikte başladığı düşünülmekte, Eski Yunan ve Roma dönemlerinde parfüm olarak Boswellia (Akkünlük) ağacının özü ve özel bir kahve türü olan Myrrh(Mırra Kahvesi) kullanılmaktadır. Arap bilim tarihinde ise köklü yer etmiş, kozmetiği tıbbın bir  kolu olarak değerlendirmişler ve hatta kozmetiği “Güzellik İlacı” olarak tanımlamışlardır.

14-16 Şubat 2014 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen “4. Kozmetik Kimyası, Üretimi ve Standardizasyonu” kongresine katıldım. İnsanlar hoş kokular sıkmadan dışarı  çıkmak istemiyor. Kokunun gizemli bir dünyası var. Algıladığımız kokuyla birlikte hemen dikkatimizi o yöne veriyoruz. Kokuya verilen tepki neticesinde bizler farklı alemlere yol alırız, kim bilir hangi anılarımız aklımıza gelir.

Katıldığım kongrede çok değişik notlar alma fırsatım oldu; örneğin sıcak ve soğuk havalara göre de parfümlerin farklı olduklarını ve kokularında insanların karakterleri hakkında ipucu verdiğini öğrendim. Limon çiçeği; planlı prensipli ve tertipli, Nergis; kendini beğenmiş, Melisa; sabırsız ve kararsız, Lavanta; kararlı ve kendinden emin vs..

Bununla birlikte; kozmetik çok maliyet gerektiren bir sektör. İnsanlar güzel görünmek uğruna cebindeki bütün parasını vermekten çekinmiyor, bu uğurda nice acılara katlanıyorlar. Şunu unutmamakta fayda var; güzellik uğruna sağlığımızı riske atmamalıyız. Kullandığımız kozmetik ürünlerin alerjen içermeyen natürel hammaddelerden oluşmasına dikkat etmeliyiz.

Güneş ışınlarından yararlanmanın yanında, ozon tabakasının incelmesinden sonra zararlı güneş ışınlarından da korunmamız gerektiğini,  zararlı UV ışınlarının yeryüzüne ulaşmasından sonra güneş yanıklarına, güneş lekelerine, erken yaşlanmaya ve deri kanserine neden olduklarını, yeterli miktarda güneş ışını alan kişide  D vitamini sentezinin sağlandığı ve doğru güneşlenme ile fizyolojik olarak mutluluk hormonu “serotonin” salgılandığı, güneşten koruyucu ürünlerde son kullanılma tarihlerinin ne kadar önemli olduğu ve bir sene sonra kullandığımız ürünlerin hiç bir işe yaramadıklarını da notlarım arasına yazdım.

İlgimi çeken diğer bir konuda “Helal Kozmetik” ti. Muhafazakar kesime hitap eden kozmetik sektörlerinin işin ehli kuruluşlar tarafından belgelendirilmesi görevini Türk Standartlar Enstitüsü (TSE) üstlenmiş. Bu konuda su-i istimale yer vermek istemedikleri için çok titiz çalışmalarını anlattılar. Çok önemli bir birim olduklarını düşünüyorum. Kozmetik ihracatımızın Irak, İran ve Rusya pazarında olduğunu duyduğumda da bu birimin daha çok işler yapacağına inandım. Helal Kozmetik ürünlerinde; insana veya helal olmayan hayvanlara ait veya bunlardan türetilmiş her hangi bir bileşeni bünyesinde bulundurmaması, insan sağlığına zararlı genetik materyalleri içermemesi vs. gibi konulara çok dikkat ederek “Helal Sertifikası” hazırlıyorlar.

Yukarıda özet olarak kaleme aldığım bilgileri geniş bir şekilde  www.kozmetikkongresi.com sayfasından rahatlıkla bulabilirsiniz. Çok önemli bilgiler bulacağınıza inanıyorum. Kimyagerler Derneği Başkanı sayın  Prof. Dr. Çetin Güler ve Organizasyon Komitesi Başkanı Levent Kahriman ve ekiplerini bu güzel organizasyonlarından dolayı tebrik eder ve başarılarının devamını dilerim.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş