Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Naylon Poşet Sorunu Türkiye Genelinde Nasıl Çözülür?

Yayınlanma

Tarih

Dünyanın pek çok ülkesinde naylon poşet kullanımına yasaklamalar getirilmekte. Peki, Türkiye ne bekliyor? Artık ülkemizde genelinde naylon poşet kullanımı sınırlanmalıdır. Çevre ve Orman Bakanlığı bu konuda sorumluluğunu yerine getirmelidir. Gereken hukuki düzenlemeleri yaparak, naylon poşet kullanımını azaltacak önlemler almalıdır.

Örneğin naylon poşetler üzerinde hiçbir şekilde tanıtım amaçlı mesajların yer almasına izin verilmeyebilir. Bu amaçla kâğıt veya kumaş gibi diğer alternatif ürünlerin kullanımı teşvik edilebilir.

Naylon poşetlerin kullanımına özel vergiler getirilerek bu sorun kökten çözülebilir.

Mağazalarda naylon poşetlerin ihtiyaçtan fazla kullanımını azaltmak üzere, tüketiciye ücretsiz naylon poşet verilmesi engellenebilir. Okullarda, halk eğitimlerinde, medyada naylon poşet kullanımıyla ilgili bilgilendirici eğitim programları yapılabilir.

Yılbaşı promosyon siparişlerinin de, firmalara ajanda, kalemlik, çakmak vs. yerine üzerine firma logosunu bastırarak bez torba dağıtmaları önerilebilir.

Gıda sektörü dışında naylon poşet kullanımı zaruri olan alanlarda, yeniden dönüştürülen materyal kullanımı teşvik edilmelidir.

Yeniden dönüşüm teşvik etmek üzere, eğitim çalışmaları yapılmalı ve naylon poşet toplama sistemleri geliştirilmelidir.

Naylon poşetler için açık alanlarda belediyeler, kapalı alanlarda kurum veya işletme sorumluları ayrı çöp toplama kutuları tahsis etmelidir.

Naylon poşet kirliliğin de özellikle Büyükşehir Belediyelerinin geri kazanıma önem vermeleri gerekmektedir.

Dünyamızı naylondan korumak üzere adım atmakta daha fazla gecikmememiz gerekmektedir.

Pratik Öneriler

*Öncelikle bez çanta, file, tekerlekli pazar çantası veya birer sepet edinelim.

*Daha az kese kâğıdı tüketimi için çantaya ayrı ayrı konmasına gerek olmayan ürünleri beraber koyalım.

*Ayırmak istediğimiz ürünler için ufak bez keseler edinelim veya kendimiz dikelim.

*Kese kâğıtlarını ve naylon poşetleri tekrar tekrar kullanalım.

*Naylon poşet ve kese kâğıtlarının geri dönüşümünü sağlayalım.

*Marketlerden alışveriş yapacağımız zaman, kendi torbalarımızı yanımızda götürelim. Sebze, meyve, et ve balık türü yiyecekleri alırken poşetle paketlenmemiş olanları tercih edelim. İçecek alırken de cam şişede olanları…

*Çocuklarımıza oyuncak alırken plastik değil, tahta veya bez olanları tercih edelim.

*Yıkanabilir özellikte pamuk veya organik bebek bezi ve pedleri kullanmaya özen gösterelim.

*Çöp poşeti satın almak yerine arta kalan naylon poşetleri çöp poşeti olarak kullanalım. Bir ton naylon poşet tekrar kullanıldığında 11 fıçı benzine denk enerji tasarruf edilmiş olur.

*Daha az naylon poşet kullanın. Haftada yalnızca 2 torba daha az kullanarak, yılda çöpe en azından 100 torba daha az atacaksınız.

*Plastik alışveriş poşetleri, petrol türevi bir termoplastik olan polietilen mamulüdür. Dolayısıyla naylon poşet kullanımındaki azalma, bir ülkenin dışa olan bağımlılığında da bir azalma demektir. Çin, sadece poşetleri paralı yapmakla, her yıl 37 milyon fıçı petrol tasarruf etmektedir.

*Naylon poşetlerin içerisinde satılan ürünlerin satın alınmaması da önerilebilir.

*Apartman yöneticileri, geri dönüşüm kutuları koyarak, topladıkları naylon ve plastik türevi maddeleri satabilirler. Apartmanlarına küçük de olsa maddi bir kar sağlayabilir, hem de çevre kirliliğini önlemeye bir katkı yapabilirler.

*Plastik ürünler atılırken ayrı torbalanmalı ki çöpten plastik ürünleri toplayan çocuklar daha az mikrop kapsınlar. Onları ihmal etmemeliyiz. Keşke bu çocuklara daha farklı yardım edebilsek.

Kaynak

1-  Temel, “Naylon Aşkı Öldürür” Hayy Kitap, Türkçe, 104 s.  2. Hamur Ciltsiz,  12 x 19 cm, İstanbul, 2011, 1. Basım, ISBN : 9786054325238, kitabımdan alıntıdır.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş