Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Orta çağı hissetmek isteyen Brüksel’e gelmeli!

Yayınlanma

Tarih

Bir Avrupa Birliği projesi kapsamında 9 gün Brüksel’de idim. Bu zamana kadar o kadar çok istememe rağmen Avrupa’nın başkenti olan bu güzel şehri bir türlü görememiştim.

Proje eğitimleri dışında her fırsatı değerlendirerek Brüksel’i gezdim. Proje grubumuz ile bazen yürüdük, bazen otobüsleri kullandık, bazen de hızlı tren ile diğer şehirlere gitme imkânımız oldu. Tabi rehberlerimiz de harika idi. Çok önemli bilgiler verdiler.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de genelde Felemenkçe konuşuluyor. Fransızca ve Almanca ise oldukça yaygın diller. İngilizce ve Türkçeyi de unutmamak lazım. Etrafınıza biraz dikkat ederseniz muhakkak bir Türk ile karşılaşabilirsiniz. Türk lokantaları veya her hangi bir mağazada çalışan vatandaşlarımızı görebilirsiniz. Ya da bir Türklere ait bir camide ibadetinizi de yapabilirsiniz. Hatta Brüksel’deki bir belediyenin başkanı da Türk’müş.

İlk gün en merak ettiğimiz yer olan Grand Place’i bulmamız zor olmadı. Bir arkadaş ile o gizemli meydana yürüyerek gittik. UNESCO Dünya Miraslar listesinde yer almayı hak ediyordu bu kalabalık meydan. Dünyanın her yanından insanlar gelmişti. Kimi fotoğraflar çekiyor, kimi alışverişte, kimi ise kendi kültürlerini anlatan bir gösteri düzenliyordu. Japonya’dan gelen göstericileri uzun uzun seyretme imkânı bulmuştuk. Sokak şarkıcıları veya göstericilerini seyretmek ise ayrı bir heyecandı.

Havanın yaz aylarında çok güzel geçmesi turist sayısında önemli bir artış gösteriyordu. Kış aylarının soğuk olması nedeni ile kış aylarında bu kadar turistin olmadığı söyleniyor. Ama kongre ve çalıştaylar gibi organizasyonlar kış aylarında burada yapılması daha çok tercih ediliyormuş.

Dünyanın en güzel çikolatalarının burada olması ise tesadüf değil. Zaten çikolata denince Belçika çikolataları aklına geliyor insanın. 1850 yıllarından bu yana çikolata satan ünlü yerleri görebiliyorsunuz. Hemen orada damak tadımıza uygun ve bize göre helal diyebileceğimiz çikolataların tadına bakıp hediyeliklerimizi alıyoruz…

Waffle’ını ise unutmamak lazım tabi ki. Her sokakta bulabileceğiniz sevenler için enfes bir tat. Belçika gecesinde de waffle ikram etmeyi unutmamıştı ev sahibi kurum.

Brüksel’den her Avrupa ülkesine gitmek ise oldukça kolay. 3 tren istasyonun olması, iki de yakın havaalanlarının olması ve otobüslerin ise çok ucuz olması nedenleri ile çok rahatlıkla istediğiniz ülkeye gidebiliyorsunuz ki biz ilk fırsatta Paris’e gittik. Diğer arkadaşlar ise değişik ülkeleri tercih ettiler.

15. yüzyıla ait mimari yapılar korunmuş, büyüleniyorsunuz. Bu zamana kadar kalması ise ayrı bir tat veriyor insana. Caddelerin ahenkli olması ve trafiğin tıkanmamasına hayran kalıyorsunuz. Kralın sarayını izlerken kim bilir ne hatıralar vardır diye içinizden geçiriyorsunuz.

Manneken pis yani işeyen çocuğu görmemiz gerektiği söylenmişti, hemen meydandaki yerine gittik. Bu heykel ile ilgili oldukça farklı rivayetler var. Kimisi sempati ile bakıyor kimisi ise mizaha bağlıyordu. En güçlü efsanelerden birisi ise; Brüksel tam kaybedilecekken patlayacak bombaya bu çocuğun işemesi ile şehrin kurtulması imiş. Tüm dünyaya bayağı bir reklamı yapılıyordu. Her alış veriş mağazalarında heykellerini görebiliyordunuz.

Atomium ise benim için görmem gereken çok önemli bir yer idi. Bir akademisyen arkadaşım ile orayı ziyaret ettim ve bolca resim çektim. 1958 yılında yapılmış. Atomun 165 milyar kez büyütülmüş olduğu söyleniyor. Etrafı da tam bir sosyal ve kültürel şölen haline getirilmiş. Fen ilmine merakı olanların görmesi gereken bir yer gerçekten…

Brüksel’in mimari yapısı çok farklı ve çok güzel. Devasa katedral ve kiliseleri de görebiliyor ve ziyaret edebiliyorsunuz.

Müzelerde çok fazla Brüksel’de. Müzik enstrümanları müzesi ilk ziyaret ettiğimiz yerdi. Burada 16 ve 17. Yüzyıldan kalma eserleri de görebiliyorsunuz. 9000 adet müzik aletlerinin olduğu söyleniyordu. Meraklılar için görülmeye değer bir yer. Güzel sanatlar müzesi, askeri müzeler gibi daha birçok müze vardı ziyaret ettiğimiz…

Brüksel üniversiteleri ile de meşhur. 17 tane üniversitesinin olduğu söyleniyordu. Birkaç meşhur üniversiteyi akademisyen arkadaşım ile ziyaret etme fırsatı buldum ve özellikle de laboratuvarlarını çok beğendim.

Çok göç alması ise Brüksel’i kozmopolit bir şehir yapmış, buda bazı sokakların kirli olmasına neden olmuş. Burnunuzu tutarak o sokaklardan geçiyorsunuz, acilen oraların temizlenmesi gerekiyor…

Kuzeyin Venedik’i diye adlandırılan Brugge’ye ise kısa bir ziyaret gerçekleştirdik. Orta çağ mimarisinin harika görüntüleri tarihi şehri kucaklayan nehirler ile süslenmişti. Borsacılığın 13. Yüzyılda buradan geliştiği söyleniyor. Kalabalık gruplar akın akın gelmişti. 4 saatimizin nasıl geçtiğini anlamadık bile…

Brugge’den hemen Ghent’e geçtik ve yine burada da mimari yapılar ve çok farklı mimari yapıdaki Katedraller görüyorduk. Kanal ayrı bir ahenk katmıştı bu gizemli şehre. Tarihi konakları seyretmek ise başlı başına bir güzellikti. Benim ise en dikkatimi çeken şey; Gent üniversitesi idi. Orayı da gezmeden olmazdı.

Sonuç olarak, orta çağı görmek ve hissetmek isteyenler için bire bir şehir idi Brüksel…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş