Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Yirmi beş kuruş sen ne büyük bir şeymişsin ya!

Yayınlanma

Tarih

Ülkemizde Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Farklılık Yapan Yasa’da bulunan planlama ikazınca 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren naylon poşetlerin minimum 25 kuruştan satılmaya başlanması çok önemli bir karardı. 25 Kuruşun 15 kuruşu ise bakanlığa gidecekmiş. Umarım bu para tamamen çevre kirlenmesini önlenmesi için harcanır.

Kamuoyu yıllardır bu konu ile ilgili Türkiye’nin hemen hemen her yerinde konferanslar ve seminerler verdiğimi bilir. TV ve radyo programlarına ise kim çağırmış ise gitmişimdir. Bildiklerimi anlattım. Sosyal medya da ise bildiklerimi ve yaptığım çalışmalarımı anlattım.

Naylon poşetlerin zararlarını “Naylon Aşkı Öldürür” ve “Susuz Aşk Yaşanmaz” adlı kitaplarımda topladım. Pet şişeler ile ilgili yaptığımız bilimsel çalışmalar tüm dünyada yankılandı, büyük ses hatta yasaklar getirdi.

Ama bu zamana kadar anlattıklarım; naylon poşetlerin kullanılmasının azaltılmasına yetmedi.

Ta ki naylon poşetler 25 kuruş oldu ve herkeste bir telaş başladı.

Ne oluyoruz? Neden bu naylon poşetler ücretlendirildi? Zararları neler? Gibi soruların ardı arkası kesilmedi.

Ya da neden firmaları zengin ediyoruz? Fakir halkımıza bir vergi daha bindi? Ben aldığım eşyaları ne ile taşıyacağım? Gibi sorular sorulmaya başlandı.

Şu nokta önemli ki işin içine para girince naylon poşetlerin kullanımında yüzde 70’ler oranında azalışa geçilmiş. İki günde müthiş bir rakam.

Ne kadar anlatırsak anlatalım insanların “naylon poşetleri fazla kullanımında, israfın önlenmesinde ve bu nedenlerle de çevrenin kirletilmesinde” önüne geçemeyecektik.

Demek ki doğru bir adım atılmış.

Kullanılıp çevreye atılan naylon poşetlerin çözünmesi sonucunda toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini değişmesi, atık naylon poşetlerin sulara karışarak çözünmesi sonucunda kimyasal katkı maddelerinin suda toplanması ve bu suyun canlılar tarafından içilip bu kimyasalların vücutlarda toplanarak canlılara zarar vermesi sonucunda kanser vakalarında artış olması, hayvanların naylon poşetleri yemek zannedip yemeleri ile yaralanmaları veya boğazlarında kalıp ölümleri, yakılması sonucu atmosfere zehirli gazların çıkması ve atmosferimizin kirlenmesi, kanalizasyonların tıkanması, sel felaketleri ve daha nice zararları…

Bunları anlattık. Herkeste kabul etti ve bir bilinç oluştu. Ne yazık ki naylon poşetlerin kullanımını ve çevreye atılmasını ise bir türlü engelleyemedik.

Ama işte sonunda vergi geldi ve para vererek naylon poşetler alınmaya ve kullanılmaya başlandı.

İlk iki gün müthiş bir naylon poşet kullanımında azalma göründü ve bu azalma devam da edecek gibi.

Eminim israf boyutu da en aza inecek.

Herkes alternatifleri oluşturmaya ve çözümler üretmeye başladı bile.

Evlerde fileler örülüyor ya da bez torbalar dikiliyor, kimi de montlarını 25 kuruş vermemek için poşet haline çeviriyor.

Çekilen videoları ise gülerek izliyoruz, bir farkındalık oluştu.

Naylon poşetler yerine kullanılacak alternatifler gün geçtikçe daha da çoğalacaktır. Bizim insanımız en olmadık alternatif çözümler üretecektir bunu biliyorum.

Yıllardır verdiğim emeğin karşılığını alıyorum galiba. Hayvanlar dile gelse bu uygulamanın doğruluğunu haykıracak, balıklar artık zehirlenmeyeceğim diye “çok şükür” diyecek. Toprak ise daha bir güzel meyve ve sebzelerini biz insanlara sunacak. Okyanuslar, denizler, akarsular ve nehirler ter temiz olacak ve tüm canlılara temiz suyumuzu kullanın diyeceklerdir.

Ama şu nokta da çok önemli. Eğer bu naylon poşet vergisini çıkar için kullanan olursa bu da en ağır cezaya çarptırılması gerekiyor. Parası ile alınan naylon poşetlerde ise reklam olmamalıdır. Aksaklıklar olacaktır tabi ki. Ama eminim zamanla ve iyi niyetle bu aksaklıklarda çözüme kavuşacaktır.

Ben çok umutluyum. Yirmi beş kuruş sen ne büyük bir şeymişsin ya, herkesi ayağa kaldırdın.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş