Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

İftiralara karşı cevabımdır

Yayınlanma

Tarih

2008 yılı idi, 9 aylık TUBİTAK bursu almış hatta paramda bankaya yatmış, California State Üniversitesinde post doktora yapmak için ailemle beraber gidiyordum. Dünyanın en iyi ve en prestijli üniversitelerinden biri idi, belki de hayatımın son şansı idi. O zamanların en popüler konularından biri olan bor karboran türevleri çalışacaktım. Kabul yazısı aldığım hoca da dünya çapında bir insandı. Ailece psikolojik olarak da hazırdık, Los Angeles’da 1000 dolara hoca bize stüdyo tarzında bir ev kiralamıştı. Eş zamanlı olarak rektörlük seçimleri olmuş, bizim desteklediğimiz hoca rektör olarak atanmıştı.  Hem tebrik etmiş hem de müsaade istemiştim gitmek için ki hoca bana “siz giderseniz ben burada ekipsiz ne yaparım, o zaman bende istifa edeyim, bir yere gidemezsiniz” diye rica da bulunmuş ve bende ömrüm boyunca ilk defa görev alarak Fen Bilimleri Enstitüsüne Müdür olarak atanmıştım.

Hayatımda ilk defa Müdür odasına Müdür olarak giriyordum. Çünkü defaatle randevu istememize rağmen ne randevular verilmiş, ne de o zamana kadar muhatap olarak kabul edilmiştim. Profesördüm ama ne yüksek lisans ne de doktora öğrencim vardı, hatta lisansüstü derslerim bile hep sumen altı edilmişti. Laboratuvarlara giriş çıkışlarımız hep problemli idi. Bu tecrübelerim ile enstitümün kapılarını hem hocalara hem de öğrencilerime açmıştım.

O kadar gayretli çalışıyordum ki, gece 11’e kadar mesaide kaldığım bile oluyordu, hatta bir gün akşam 18 gibi eve gittiğim zaman oğlumun “baba neden erken geldin” sözleri bende şok etkisi bırakmıştı. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki zaman yetmiyordu bana. Verilen her görevi, komisyonlarda ki raporları o gece yazıyordum. Böyle bir tempoda 8 yıl su gibi akıp geçmişti.

8 yıllık emeğim, uykusuz gecelerim bir gece de 26.07.2016 tarihinde ismini bile açıklamaya çekinen ismi bende saklı Dicle üniversitesinde çalışan bir profesörün yalan ve iftira dolu hezeyanlarını içeren bir röportajı ile silinip gitmişti. Aman Allah’ım ne iftiralardı bunlar. Okudukça gözlerimden yaş damlıyor, evdekilere hissettirmeme çalışıyordum. Nasıl bir vicdan sahibiydi ki, bile bile yalan söylüyor, hiç bir belgesi olmadan yalan ve iftiralar ile bir insanın onuruyla oynuyor, hayatını karartmaya çalışıyordu.   Beni tanıyan herkes “bu şahıs bu beyanda bulunurken akıl sağlığında sorun mu varmış?” diye yüksek sesle yorumlarını bildiriyorlardı. Adını sonradan öğrendiğim şahısı ne tanırdım, ne de bir merhabalığım vardı.

Sahi o güvendiğim ve beni yere göğe sığdıramayan basın ne yapıyordu, beni bilmiyorlar mıydı ki? Yalan ve iftira haberleri sayfalarına taşımadan önce keşke belge ve ispat isteselerdi ya da en azından bu iddialara verecek cevabım vardır diye arama zahmetinde bulunsalardı. Ne yazık ki ne aradılar ne de sordular.

Hemen avukatımı aradım ve aşağıdaki tekzip yazısını yazarak resmi sürecimi başlattım. Tüm hayatım boyunca gerek meslek hayatımda ve gerekse özel hayatımda onurumla yaşadım, çekineceğim ve hesabını veremeyeceğim hiç bir şey yoktur. Artık o şahıs ile tamamen belgeli, resmi konuşacağız.  Son söz yüce makamlarındır. Kazandığım maddi ve manevi tazminatı hem Diyarbakır, hem Yozgat halkı ve öğrencilerim ile birlikte yiyeceğimi şimdiden taahhüt ederim…

Gazetelerde çıkan hakkımdaki iddialara cevabımdır;

Röportajında hayatım boyunca yaptığım ve tamamladığım görevleri, sanki hala tümünde aktif görevdeymişim gibi ve FETÖ terör örgütü ile ilişkiliymişim gibi basın ile paylaşarak, hem güzide basınımızı hem de halkımızı yanıltarak şahsıma iftira atmıştır.

  • 11.2013 tarihinde YÖK tarafından Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesine kurucu dekan olarak atamam yapılmıştır. Tüm kamuoyu; ne kadar özveri ile Kurucusu olduğum fakülteyi 3 yılda ulusal ve uluslararası projeler ile dünya standartlarına getirmiş olduğumu bilir. Hala ulusal ve uluslararası projelerimiz devam etmektedir. Geçen hafta YÖK’ün isteği ile dekanlık istifa dilekçemi verdim. Şuan dekanlık görevinden ayrılmış bulunmaktayım. Dicle Üniversitesi’ne olağanüstü bir çaba sarf ederek kazandırdığımız en güzel fakültelerden biri için takdir edilmem gerektiği kanısındayım.
  • 08.2008 tarihinde Fen bilimleri Enstitüsünde Müdür olarak göreve başladım, 25.11.2013 tarihinde de bu görevden ayrılmış bulunmaktayım. İftiracı hala bu görevi yürüttüğümü söylemektedir.
  • Hayatımın projesi dediğim, kamuoyunca da iyi bilinen ve uluslararası düzeyde yaptığımız çalışmalar, ödüller ve patentler ile adından söz ettiren, Kalkınma Bakanlığımız tarafından verilen bütçe ile yaptığımız daha sonra diğer projeler ile desteklediğimiz ve iki kurumdan akredite olduğumuz, laboratuvarımızın müdürlüğünü vekaleten 10.2012 tarihinden bu yana yürütmekteyim ki bunu da tüm kamu oyu yakinen takip etmektedir. İftiracı hayatında kaç tane proje yapmış, üniversitemize ne kazandırmıştır, bunu da kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir.
  • Fen ve Mühendislik Bilimleri Etik kurul üyesi olarak 20.03.2013 tarihinde bir yıllığına görevlendirildim, ancak o zaman zarfında bir sefer bile görev olmadı. Hiçbir maddi menfaati olmayan ve tamamen kurul üyelerinin zamanını alan bu tip üyeliklerde hiçbir öğretim elemanı görev almak istemez iken, bunu da sanki bir makammış ve devam ediyormuş gibi göstermesi tamamen basını ve yüce milletimizi yanıltmaya yönelik bir harekettir.
  • Vakıflar Genel Müdürlüğündeki görevim ise; 16.10.2010 tarihi itibariyle gönüllü olarak 3 ya da 4 ayda bir hafta sonu cumartesi günlerimi Ulu Cami’nin restorasyonu için harcadım, son 2 yıldır ise herhangi bir toplantı gerçekleşmemiştir, müfteri kişi bir gönüllü olarak gittiğim cami restorasyonuna sanki bir makam göreviymiş gibi kamuoyunu yanıltmaya kalkışması kabul edilemez bir hezeyandır.
  • ÖSYM Diyarbakır il temsilciliğini ise sadece 14.10.2008 ile 19.12.2008 tarihleri arasında (2 ay) Prof. Dr. İbrahim Yıldırım görevi devralana kadar vekaleten yürüttüm. Bu zaman zarfında sadece bir sınavda görev aldım. Şuan ki ÖSYM il temsilcisi de Prof. Dr. Berrin ZİYADANOĞULLARI’dır. Müfteri kişi bunları bilmesine rağmen iftira atmak için böyle bir röportaj vermesi akla durgunluk vermektedir.
  • İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığını ise asıl dekanı Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM gelene kadar 3 aylık bir görev süresince vekâleten 05.09.2008 ile 19.12.2008 tarihleri arasında yürüttüm. Aslında hiçbir profesör 3 aylık bir süreç için böyle bir görevi kabul etmez iken asil dekan gelene kadar işler akamete uğramasın diye bu görevi kabul etmem, sanki bir suçmuş gibi gösterilmiş ve halada bu görevi aktif olarak devam ettirdiğim söylenerek iftiralara bir yenisi daha eklenmiştir.
  • DÜBAP koordinatörlüğü görevini ise; vekâleten 08.08.2008 tarihinden şimdiye dek devam ettirmekteyim. Hiçbir maddi menfaati olmayan bu görev; projelerden anlayan biri olarak üniversite rektörlüğü tarafından bana verildi.
  • 12.2008 tarihinden beri Yabancı uyruklu öğretim elemanlarının durumunun değerlendirilmesinde komisyon üyesiyim. Yılda birkaç sefer gelen öğretim elemanlarına ilişkin; ilgili fakültenin yönetim kurulu tarafından gelen yazıların raportörlüğünden ibaret olan bu görev bir makam görevi ya da icra yetkisi gibi yansıtılarak iftiralara bir yenisi daha eklenmiştir.
  • Ü. lojman sakinleri tarafından yönetim kurulu üyeliğine Aralık 2012-Aralık 2013 döneminde seçildik. Hiçbir yetkisi olmayan, sadece Bina yöneticiliği gibi bir görevi vardır. Çevre düzenlemesi ve temizliği gibi görevleri olan ve bir yıllığına yaptığım görevde, rektörlüğün görevleri olan lojman tahsisi vs. iftiraları tarafıma atılmıştır. Rektürlüğün uhdesinde olan ve lojman yönetimi olarak hiçbir yetkimiz olmadığı halde lojmanlara haksız yere bazı kişileri aldığım ve yerleştirdiğim iftiraları atılmıştır. İlgili müfteri bunu ispatlayamaz ise dünyanın en büyük yalancısı olduğunu kabul etmesi gerekir. Lojman sakinleri gayet iyi bilirler ki bir külfet olan lojman yöneticiliği seçimlerine her sakin aday olabilir ve lojman yönetimi lojman sakinlerinin oyları ile belirlenir. Yönetime yakın veya muhalif olmayla alakası yoktur. Sadece bir yıl süre ile sürdürdüğüm lojman komisyon başkanlığını tamamen yalan ve iftira ile sanki şuan aktif olarak devam ettiriyormuşum gibi ve lojman komisyon başkanının lojman tahsisinde hiçbir yetkisinin olmadığını bilmesine rağmen, tamamen kamuoyunu yanıltan bir açıklama yapılmıştır.

Sonuç olarak;  ömrü boyunca bütün benliğini devletine ve milletine adayan, milletin selameti için gecesini gündüzüne katan biri olarak; devletimizin terör listesinde yer alan FETÖ terör örgütü veya paralel devlet yapılanması ile yakından uzaktan hiçbir alakam olmadığını ve olamayacağını tüm kamuoyu ve çevrem yakinen bilir. Benim, devletin ve milletin alçak bir düşmanı olan FETÖ terör örgütü ile ilişkili olduğum iftirasını atan  ve ismini gizleyen müfteri profesör, şahsi garazları sonucu menfur darbe girişimi sonrası oluşan bulanık ortamdan istifade ederek beni karalama, yalan ve iftira hezeyanına girmiş ve beni FETÖ baş imamı olarak gösterip iftira atmıştır.

Bu zamana kadar özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonraki köşe yazılarımda hep devletimizin, seçilmiş hükümetlerimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında saf tutmuşumdur. Aynı şekilde aktif bir sosyal medya kullanıcısı olarak; eğer FETÖ terör örgütü yanlısı olsaydım bu tutumum yazılarımda ve paylaşımlarımda bariz bir şekilde görünürdü. Ancak hiçbir sosyal medya paylaşımımda ve köşe yazılarımda bu terör örgütünü öven yahut seçilmiş hükümet veya Cumhurbaşkanımızı kötüleyen en küçük bir emare bulunamaz. Köşe yazılarım ve paylaşımlarım herkesin kolaylıkla erişebileceği durumdadır. Ben bu ülkenin sevdalısı bir vatan evladı olarak sorumluluklarımı biliyorum. Gayretli ve özverili bir vatansever olarak komisyonlarda pek çok görev almış ve hepsini de layıkıyla tamamlamışımdır. Komisyonlardaki görevlerim bir makam ya da menfaat yerleri değil, aksine fedakârlık gerektiren görevlerdir. Müfteri şahsın, akademik hayatım boyunca farklı zamanlarda ifa ettiğim bütün görevleri; hala eşzamanlı ve aktif olarak yapıyormuşum gibi basını ve aziz milletimizi yanıltması ve FETÖ terör örgütü üyesi olduğuma dair suçlayıcı bir röportaj vermesi akla hayale gelmeyen alçakça bir davranıştır. Bu kişinin yalanı elbette ortaya çıkacaktır, çünkü attığı iftiraları ispatlamakla mükelleftir. Çok şükür hayatım boyunca hesabını veremeyeceğim hiçbir eylemim yoktur.

Yetkili kurum ve kişilerden acilen müfteri kişinin kimliğinin açığa çıkartılmasını ve bu iftiraların hesabının sorulmasını ve mağduriyetimin maddi ve manevi olarak tazmin edilmesini istiyorum.

Not: Belgeler ve itirazlar gerekli yerlere verilmiştir.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş