Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Projeler ile Çevre Bilinci Hayat Bulsun!

Yayınlanma

Tarih

Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği ve Türkiye Ulusal Ajansı tarafından desteklenen Bireylerin Öğrenme Hareketliği Ana Eylemi altında yer alan “ECO Campaign- be the Chance” isimli proje kapsamında bir haftalığına Portekiz’de idim. Bu vesile ile Portekiz Cadaval’da harika günler geçirdim. Lizbon’dan 45 dakika uzaklıkta şirin bir kasaba idi Cadaval. Türkiye’den Antalya Likya İzcilik ve Doğa Sporları Klubü ve Diyarbakır Uçarlı Dernekleri ile İrlanda’dan Gyreum ECO Center, Romanya’dan Asociatia, Portekizden ES Associaçao- Energia Sustentavel gibi farklı derneklerin işbirliği ile çok kapsamlı bir proje hazırlanmış.

Bu projede 5 hareketlilik kapsamında toplamda 102 genç yada gençlik çalışanının çeşitli Avrupa ülkelerine seyahat etmesi planlanmış ve her bir hareketlilik iklim değişikliği yada çevre koruma (su koruma, katı atık yönetimi, biyo çeşitlilik ve milli parklar, koruma vs.,) gibi konuları içerip, farkındalık oluşturulmaya çalışılmış.

İrlanda, Romanya, Diyarbakır Türkiye ve son olarak Portekiz’de proje ile ilgili çalışmalar tamamlandı. Benimde katıldığım toplantı sonucunda projenin sonuçlanması ve son hareketliliği Antalya’da yapılmasına ve sonlandırılmasına karar verildi.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar yoğun bir program beklemiyordum. Portekiz programımız çok yoğun, verimli ve hareketli geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. İlk günkü programımızda Cadaval Belediye Başkanı müthiş misafirperverliği ve mütevaziliği ile yaptıkları çevresel çalışmalarını anlattı. Arkeolojik müzelerini gezdik, böyle küçük bir kasabada bu tip müzelerin olması, turizme ne kadar önem verdiklerinin de bir göstergesi idi. Daha önce 134 tane yel değirmenleri varmış, şimdi yerlerini tabiî ki yan taraflara diktikleri rüzgardan enerji üreten “Rüzgar Gülleri” almış. Projemizin anısına Belediye Binasının önüne 5 farklı ülkeden katılımcılarla diktiğimiz limon ağaçları hem orada hem de anılarımda hoş bir anı olarak kalacak. Görülmeye değer bir etkinlikti… Belki bir gün yine yolum düşerse o güzelim ağaçları görmeye gider, hatta belki de onların limonlarından yapılmış harika bir limonata içerim… Neden olmasın?…

İkinci gün belediyeye ait olarak çalışan orman mühendisleri bölgenin biyoçeşitliliği hakkında geniş sunumlar verdiler. Proje ekipleri, konferansın ardından özellikle gençlerin bu tür ekolojik kampanyalara uluslararası katılımlarının nasıl artırılacağı hususunda beyin fırtınası yaptı. Katılımcı ülkeler arasında yeniden görev dağılımları yapılarak farklı görevler üstlenildi. Herkesin çevreye karşı bu şekilde duyarlı olması gelecek adına beni ümitlendirdi.

Atlantik okyanusuna yakın bir yerde bulunan sürdürülebilir tür örneklerinden biri olan ekolojik otele ziyaret yapıldı. Bu otelin özelliği, otelin yapımında tamamen geri dönüşüm materyallerinin kullanılması idi. Enerjilerini kendilerinin üretmesi( güneş panellerinin kullanılması) çok güzel bir örnek idi. Su ihtiyaçlarını ise yağmur sularını depolayıp doğru yöntemler ile arıtılarak karşılamaktalar. Ayrıca otel bahçesindeki serayı detaylı gezdik, her şey geri dönüşümden yapılmış. Büyük bir seranın içinde değişik masalar, raflar var. Tahtalardan kutular yapılmış, sebzeler de masa etrafındaki bu kutularda yetiştiriliyormuş. Kendi üretimlerinden yaptıkları bu sebzeler ile de yemekler yapılmakta imiş. Kalınan odaların hepsi geri dönüşümlü, görülmeye değer bir yer. Ama orada kalmak biraz maliyetli, niyetiniz varsa bir gece konaklama için en az 190 euroyu gözden çıkarmalısınız.

Diğer gün Portekiz’in en ünlü dağlarından biri olan Montejunto’yu ziyaret ettik. Burada en ilginç olan “Royal Ices Factory” isimli Kraliyet ailesine ait olan Buz Fabrikasıydı. Şuan bu bölge koruma altında. Görevliler Burada 17. yüzyıldan itibaren nasıl buz yapıldığını, bu buzları kendi ülkelerinde kullandıkları gibi İspanya, Fransa gibi diğer ülkeler de ihraç ettiklerini o zamanlarda yaşamışçasına heyecanla uzun uzun anlattılar.

Montejunto dağında olan Milli Park içerisindeki işaretli sekiz noktayı uzmanlar ile gezerek biyoçeşitlilik hakkında detaylı bilgiler aldık.

Bu tip projeleri hazırlamak ve katılım sağlamak cidden çok önemli. Hem farklı ülkelerden yeni insanlar tanıyorsunuz, kültürlerini öğreniyorsunuz, hem yabancı dilinizi geliştiriyorsunuz. En önemlisi de çevre yada her hangi bir alan ile ilgili ortak problemlerinizde ortak kararlar alarak uygulama alanına geçiyorsunuz, bir farkındalık oluşturuyorsunuz. En azından gönül birlikteliği veriyorsunuz. Cadaval’ın sebze çorbalarını, misafirperverliklerini ve meyve sularını hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Bu kısacık ziyaretim esnasında Portekiz insanının bizim Anadolu insanımıza çok benzediğini gördüm. Bu projede de ev sahipliği yapan Fatima Maues Collaco ve ekibine, ayrıca beni katılımcı olarak gönderen Uçarlı Gençlik Derneği Başkanı Atilla Altuntop’a çok teşekkür ediyorum.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş