Teknoloji gün geçtikçe inanılmaz bir şekilde gelişiyor. Günlük hayatımızı ve geleceğimizi, hayal dünyamızın dahi ulaşamayacağı bir noktaya doğru götürüyor.
Sanal âlem, gerçek âlemimizin yerini biz fark etmesek veya ret etsek dahi çoktan almış. Kendimizi kandırmamıza gerek yok…
Sanal âlem yüzünden, ne yazık ki eş ve dostlarımız ile iletişimimizi kesmişiz. Günlerce ne arayıp ne de sormuşuz. Onlarda bizi aramamış zaten…
Ziyaretlerimiz bitmiş; eş, dost, akraba hatta arkadaş kavramları unutulmaya yüz tutmuş.
Bırakın eş dostu öyle aileler biliyorum ki kendi çekirdek ailesi ile bile irtibatları kesilmiş.
Yemek yerken bile herkesin elinde cep telefonu. Ne yediğimize bakmıyoruz. İçtiğimiz sıvının su mu yoksa başka bir şey mi olduğunu anlamayacak hale gelmişiz. Film izlerken dahi elimizde telefonlarımız…
Cep telefonu ve bilgisayar yüzünden televizyonlar da unutulmaya yüz tutmuş.
“Çocuğum bırak elindeki cep telefonunu veya bilgisayarını, gel beraber şu filmi televizyonda izleyelim” diye bağıran anne ve babaların sayısı hiç de az değil.
Akıllı telefonlar çıktığından beri hiç televizyon kanallarının bu derece benim gözümde faydalı olacağını düşünmemiştim.
Şu vazgeçemediğimiz “Sanal Âlem” televizyon kanallarına bile rahmet okutur olmuş…
Telefonları akıllı etmişiz ama kendimiz aklımızı kaybetmek üzereyiz.
Akıllı telefonların hep yararlarından bahsetmişiz, ama zararlarını görmezden gelmişiz.
Okuma yazma bilmeyen çocuklarımız tam bir telefon ustası olmuşlar, anne ve babaların yapamadıklarını yapıyorlar. Belli bir yaşı geçen her anne ve babadan şu sözü duymak her zaman mümkün:
“Çocuğum telefonumun şurasında problem var, gel bak düzeltsene” ve ne ilginç ki o çocuk düzeltiyor. Nerden öğrenmiş ise…
Tam bir teknoloji müptelası olduk.
Yüzde doksan özelliğini kullanmadığımız ve bilmediğimiz telefon modelleri bizleri süslemiş, hatta hava atmamıza neden olmuş ama ceplerimizi boşaltmış. İyi ki taksitli satışlar ile dur denmiş…
Oyunlar, sanal sohbetler, gazete okumalar, film izlemeler daha ismini sayamadıklarım. Hepsi geleceğimizi tehdit etmeye başlamış.
Channel News Asia’nın haberine göre:
Cep telefonların ve diğer taşınabilir teknolojilerin sürekli kullanılmaları halinde özellikle de 1-5 yaş çocukların becerilerinin ve sosyal gelişmelerini etkilediği vurgusu yapılıyor.
Yani tüm toplumun geleceği elinden alınıyor. Bunu düşünebiliyor muyuz? Önlem almamız gerekmiyor mu?
Eğitim psikologları ise uyarı yapıyor: telefonlar, tabletler ve diğer taşınabilir cihazlar, geleneksel oyun, araç ve gereçlerin(boyama kalemleri, pastel boyalar, dışarı da oynanan oyunlar ve etkinlikler, yap-bozlar, kitaplar) yerini dolduramaz.
Ya ebeveynlere ne demeli: telefonunu arabada kullanandan tutun, çocuğunu doyururken elinde ki telefonunda bir şeyler yapmaya çalışanlara kadar örnekleri sıralayabiliriz.
Çocuklarımızı ihmal ediyoruz, sonra da onlar bizi ihmal ediyor. Bu bir çevrim şeklinde dönüp duruyor ne yazık ki…
Teknolojiye bağımlı olarak hepimizde bel ve sırt ağrıları oluşmuş. Nedenini başka yerde aramayız zaten…
Bir kelime etrafımızda gezip duruyor.
“Nomofobi” yani cep telefonu yanına alınmadığında veya telefon kapalı olduğunda kendini kötü hissetmek, bir an önce telefona ulaşmak ve açmak isteği şeklinde görülen psikolojik durumu ifade ediyor.
“Nomofobi özelliğe sahip değilim” diyen bir babayiğit var mı?
Ya da şöyle söylesem;
“Ya telefonumu evde unutursam” hissine kapılan.
O hisse kapılmayan “Nomofobi” değildir efendim. Sahi siz hangisisiniz?…